| yol açtığı büyük tehditler |
major threats posed to |
yol açtığı büyük tehditler terimi için benzer kelimeler ve anlamları
|
| bulaşıcı hastalıkların yol açtığı tehditler |
threats posed by communicable diseases |
| yol açtığı gibi |
as giving rise to |
| asetilkolinin yol açtığı |
acetylcholine-induced |
| yol açtığı durumlar |
circumstances that led to |
| yol açtığı zarar veya yaralanma için herhangi bir sorumluluk kabul etmez |
disclaims any responsibility for damage or injury caused |
| iklim değişikliğinin yol açtığı zorluklar |
challenges posed by climate change |
| uzay molozunun yol açtığı hasar |
damage caused by space debris |
| hangi yol açtığı bilinen |
which are known to lead to |
| yol açtığı rahatsızlıklar |
disturbances led to |
| yol açtığı zarardan sorumlu |
liable for the damage caused |
| kimyasalların yol açtığı riskler |
risks posed by chemicals |
| yol açtığı kesinti için |
for disruption caused |
| serbest radikallerin yol açtığı hasar |
damage caused by free radicals |
| yol açtığı zararı telafi etmek |
to compensate for the damage caused thereby |
| bu tür tartışmaların yol açtığı, |
raised by such discussions, |
| savaşın yol açtığı yıkım |
the devastation caused by the war |
| yol açtığı engeller |
barriers caused |
| yol açtığı zararlardan sorumludur. |
liable for any damage caused. |
| itiraz edilen kararın yol açtığı zararlar |
losses occasioned by the contested decision |
| yol açtığı ihmal |
negligence that led to |
| öldürmenin yol açtığı |
sparked by the killing |
| tarafından veya bunun yol açtığı, |
inflicted by, or at the instigation of, |
| yol açtığı yaralanma için tam tazminat yapmak |
make full reparation for the injury caused |
| yol açtığı gibi istenmeyen |
is undesirable as it leads |
| bu hasara nasıl yol açtığı |
how this damage has been caused |
| doğal afetlerin yol açtığı zararı düzeltmek için yardım |
aid to make good the damage caused by natural disasters |
| geleceğin yol açtığı zorluklar |
challenges posed by the future |
| yol açtığı sürece |
inasmuch as it leads |
| yol açtığı zarar için tazminat |
reparation for the harm caused |
| ilaçların yol açtığı ölümler |
deaths caused by drugs |
| yol açtığı görülüyor |
are seen to lead to |
| insan açtığı |
human-inflicted |
| çevreye büyük tehditler |
grave threats to the environment |
| daha büyük tehditler |
greater threats |
| büyük varoluşsal tehditler |
major existential threats |
| çevreye en büyük tehditler |
the greatest threats to the environment are |
| büyük büyük büyük büyük dede |
great great great great grandfather |
| ortaya çıkan tehditler |
emerging threats |
| siber tehditler |
cyber threats |
| çevresel tehditler |
environmental threats |
| gelişen tehditler |
evolving threats |
| ikiz tehditler |
twin threats |
| yaban hayatı için tehditler |
threats to wildlife |
| fiziksel tehditler |
physical threats |
| tehditler bulundu |
threats found |
| yasal tehditler |
legal threats |
| güçlü yönler, zayıf yönler, fırsatlar ve tehditler |
strengths, weaknesses, opportunities and threats |
| imkanlar ve tehditler |
opportunities and threats |
| tehditler ve fırsatlar |
threats and opportunities |
| kötü niyetli tehditler |
malicious threats |