| sadece fiziksel değil, aynı zamanda duygusal |
not only physical but also emotional |
sadece fiziksel değil, aynı zamanda duygusal terimi için benzer kelimeler ve anlamları
|
| sadece değil, aynı zamanda |
not only but also |
| sadece değil, aynı zamanda |
not just but also |
| sadece değil, aynı zamanda |
is not only but also |
| sadece açısından değil, aynı zamanda |
not only in terms of but also |
| sadece değil, aynı zamanda |
are not only but also |
| sadece finansal olarak değil, aynı zamanda |
not only in financial terms but also |
| sadece değil, aynı zamanda ve |
not only but also and |
| sadece ilke olarak değil, aynı zamanda |
not only in principle but also |
| sadece zor değil, aynı zamanda pahalı |
not only difficult but also costly |
| sadece onun için değil, aynı zamanda |
not only for her but also |
| sadece evde değil, aynı zamanda |
not only at home but also |
| sadece döviz üreticisinin değil aynı zamanda |
not only the main producer of foreign exchange but also the |
| sadece miktarları değil aynı zamanda kalitesi de önemlidir. |
not only their quantity matters, but also the quality. |
| sadece değil, aynı zamanda |
not only about but also |
| 3. sadece değil, aynı zamanda |
3. not only but also |
| sadece çocuklar değil, aynı zamanda |
not only children but also |
| aynı zamanda yakın zamanda |
but also recently |
| aynı zamanda bu aynı reçetelerden izler. |
it follows also from these same prescriptions that christ's |
| duygusal duygusal |
affective emotional |
| sadece ama aynı zamanda |
only but also |
| sadece aynı zamanda |
only shall also |
| aşk birbirine bakarak değil aynı zamanda |
love is not looking at each other, but looking in the same d |
| özgür olmak, yalnızca birinin zincirlerini atmak değil, aynı zamanda |
for to be free is not merely to cast off one's chains, but t |
| aynı zamanda değil |
it also does not |
| aynı zamanda doğru değil |
it is also not true |
| gerekli değil, aynı zamanda |
not necessary but also |
| fiziksel ve duygusal |
physical and emotional |
| fiziksel veya duygusal yaralanma |
physical or emotional injury |
| fiziksel ve duygusal gelişim |
physical and emotional development |
| duygusal ve fiziksel |
emotional and physical |
| fiziksel veya duygusal |
physical or emotional |
| fiziksel ve duygusal olarak |
physically and emotionally |
| fiziksel, zihinsel, duygusal durum |
physical, mental, emotional state |
| duygusal ve fiziksel olarak güvenli |
emotionally and physically safe |
| fiziksel, duygusal, zihinsel ve sosyal iyilik hali |
a state of physical, emotional, mental and social well-being |
| fiziksel veya duygusal travma |
physical or emotional trauma |
| fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak |
physically, mentally and emotionally |
| fiziksel, zihinsel ve duygusal sağlık gibi. |
sound physical, mental, and emotional health. |
| sağlam, fiziksel, duygusal, algısal |
they use to establish a firm physical, emotional, perceptual |
| fiziksel veya duygusal kaygılar |
physical or emotional concerns |
| -fiziksel, sosyal ve duygusal |
-physical, social and emotional |
| fiziksel, duygusal veya cinsel istismar |
physical, emotional or sexual abuse |
| fiziksel ve duygusal ceza |
physical and emotional punishment |
| fiziksel ve duygusal olarak zorlu |
physically and emotionally demanding |
| sadece fiziksel olarak değil |
not only physically |
| tüm insanların her zaman hem fiziksel hem de fiziksel olmasını sağlamak |
ensuring that all people at all times have both physical and |
| aynı zamanda |
at the same time |
| aynı zamanda |
while also |
| yaklaşık aynı zamanda |
around the same time |
| aynı zamanda |
same time |