| hükümetleri daha sıkı bir şekilde belirleyen |
that set governments more firmly |
hükümetleri daha sıkı bir şekilde belirleyen terimi için benzer kelimeler ve anlamları
|
| daha sıkı ve daha sıkı |
getting tighter and tighter |
| bir hükme dayandığını belirleyen |
based on a finding that the provision |
| sınırlarını belirleyen |
delineating |
| belirleyen |
determining |
| radyo sinyalleri ile uçağın yerini belirleyen araç |
loran |
| modayı belirleyen kimse |
trendsetter |
| modayı belirleyen |
trendsetting |
| niteliği belirleyen bilgi |
information identifying the qualification |
| standartları belirleyen kurumlar |
standards-setting bodies |
| belirleyen |
that determines |
| trend belirleyen şehir |
trend-setting city |
| belirleyen kurallar |
rules determining |
| avrupa birliğini belirleyen uluslararası kayıtlar a |
international registrations designating the european union a |
| belirleyen faktörler |
the factors that determine |
| havayolunu belirleyen taraf |
the party designating the airline |
| belirleyen |
that determinates |
| belirleyen tarih |
date that determines |
| belirleyen |
the one that determines |
| belirleyen kurallar |
guidelines which set |
| satın alma ile ilgili kuralları belirleyen karar |
decision laying down the rules on procurement |
| sahneyi belirleyen |
that sets the stage |
| belirleyen element |
element which determines |
| sınırları belirleyen |
outlining boundaries |
| niyeti belirleyen |
ascertaining intention |
| uygunluğu belirleyen faktörler |
factors to determine eligibility |
| trend belirleyen tasarımcılar |
trendsetting designers |
| trend. trend. modayı belirleyen kimse |
trendsetters. trendsetters. trendsetter |
| faiz oranlarını belirleyen |
which sets interest rates |
| kendini belirleyen yol |
self-determined manner |
| belirleyen kurumlar, politikalar ve faktörler |
the set of institutions, policies and factors that determine |
| belirleyen ana konular |
the main issues determining |
| kendini belirleyen insanlar |
self determining people |
| daha sıkı bir şekilde zorla |
enforced more stringently |
| daha sonra sıkı bir şekilde |
subsequently enforce and compel strict compliance with |
| hükümetleri bir araya getirmek |
bringing together governments |
| sıkı çalış sıkı oyna |
work hard, play hard |
| sıkı sıkı sarılmak |
hang on tight |
| sıkı çalış ve sıkı oyna |
work hard and play hard |
| sıkı sıkı |
through tight |
| sıkı sıkı |
on a tight |
| sıkı sıkı |
tight tight |
| sıkı sıkı |
strict tight |
| hükümetleri sorumlu tutmak |
hold governments accountable |
| federal ve eyalet hükümetleri |
federal and state governments |
| hükümetleri hesaba katmak |
hold governments to account |
| hükümetleri hesaba katmak |
holding governments to account |
| ab hükümetleri |
eu governments |
| hükümetleri çağırıyor |
calls on governments |
| lobi hükümetleri |
lobby governments |
| hükümetleri çağırmak |
call on governments |